Merhaba
AKP HÜKÜMETİ’NİN “EN ” İYİ BAŞARDIKLARI!…
AKP HÜKÜMETİ’NİN “EN ” İYİ BAŞARDIKLARI!…
1-En yüksek iç borç: 251 katrilyon (180 milyar Dolar) AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda Hazine’nin iç borç stoku 150 katrilyon liraydı. 2006 Aralık sonu itibariyle Hazine iç borç stoku 251 katrilyon liraya ulaşmıştır. AKP son 4 yılda Hazine’nin iç borç stokunu 101 katrilyon lira artırmıştır. Dolar cinsinden iç borç stokuna bakıldığında; 2002 yılı sonunda 92 milyar Dolar olan iç borç 2006 yılı sonunda 180 milyar Dolara yükselmiştir. AKP iç borcu dolar cinsinden 88 milyar Dolar artırmıştır.
2-En yüksek dış borç:302 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde Türkiye’nin toplam dış borcu 171 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle toplam dış borç 302 milyar Dolardır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde ülkenin toplam dış borcu % 77 oranında 131 milyar Dolar artmıştır. 2006 yılı sonu itibariyle devletin dış borcu 84 milyar Dolar, özel sektörün dış borcu 114 milyar Dolar, sıcak para 80 milyar Dolar, yabancıların mevduatı 24 milyar Dolar olmak üzere toplam 302 milyar Doları aşmıştır.
3-En yüksek toplam borç: 481 milyar Dolar AKP iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam dış borcu ile Hazine’nin toplam iç borcu toplamı olan toplam borç 263 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ise Hazinenin toplam iç borcu ile ülkenin toplam dış borcunun toplamı olan toplam borç 481 milyar Dolar olmuştur.
4-En yüksek özel sektör dış borcu: 114 milyar Dolar 2002 yılı sonunda özel sektörün dış borcu 44 milyar Dolardı. 2006′da özel sektörün dış borcu 114 milyar Dolar olmuştur.
5-En yüksek reel sektör dış borcu:73 milyar Dolar 2002 yılı sonunda reel sektörün (Bankalar dışındaki üretim sektörünün) dış borcu 33 milyar Dolardı. 2006 yılı sonuna doğru reel sektörün dış borcu 73 milyar Dolar olmuştur.
6-En yüksek kişi başına borç: 6.600 Dolar AKP iktidara geldiğinde kişi başına düşen toplam borç tutarı 3.845 Dolardı. 2006 yılında ise kişi başına borç 6.600 Dolar olmuştur.
7-En yüksek hane halkı borç tutarı: 55,9 katrilyon 2002 yılı sonunda hane halkının toplam 3,4 katrilyon TL bankalara borcu bulunmaktaydı. 2006 yılında hane halkının bankalara olan borcu toplam 55,9 katrilyon TL’ye çıkmıştır. Yani millet geleceğini yemeğe başlamıştır.
8-En yüksek hane halkı borcu/hane halkı kullanılabilir gelir oranı: %24,6 Hane halkının bankalara olan borcunun kullanılabilir gelirlerine oranı 2002 yılı sonunda % 4,3′idi. 2006 yılında % 24,6�ya yükselmiştir. Bu oran hane halkının kullanılabilir gelirlerinin 4′de 1′ine yakın kısmını kadar bankalara borçlandığını göstermektedir. Hane halkı bankalara borçlanırken bankalarda yurt dışına borçlanmaktadır. Dolayısıyla milletin bankalara olan borcu aslında milletin dışarıya olan borcuna dönüşmüştür. Çünkü bankalar dışarıdan borç olarak aldığı parayı millete kredi kartı ve tüketici kredisi olarak borç vermektedirler.
9-En yüksek iç borçlanma tutarı: 425 milyar Dolar AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde toplam 425 milyar Dolarlık iç borçlanma yapılmıştır. Her yıl ortalama 106 milyar Dolarlık iç borçlanma gerçekleştirilmiş olup bu tutar bu güne kadar görülen en yüksek meblağdır. AKP borç ana para ödemelerinin tamamını yeni borçlanma ile ödediği için 4 yılda toplam 425 milyar Dolar borçlanma yapmış ve 1 inci En’de görüldüğü gibi iç borç toplamını 88 milyar Dolar artırmıştır.
10-En yüksek faiz ödemeleri toplamı: 148 milyar Dolar AKP iktidarı 2003-2006 yılları arasındaki 4 yıllık dönemde 126 milyar Dolar iç borç, 22 milyar Dolar dış borç faiz ödemesi olmak üzere 4 yılda 148 milyar Dolar faiz ödemesi yapmıştır. Ayda 3,1 milyar Dolar faiz ödeyen AKP, günde ortalama 103 milyon Dolar faiz ödemiştir.
11-En yüksek Dolar bazında Hazine borçlanma faizi: % 27,6 AKP döneminde Hazine Dolar cinsinde 2003 yılında % 46,3, 2004 yılında % 30,8, 2005 yılında % 23,1 ve 2006 yılında % 10,2 olmak üzere son 4 yılda ortalama % 27,6 oranında borçlanmıştır. Halbuki Ecevit döneminde bile yani 1999-2002 yılları arasında Dolar cinsi Hazine borçlanma maliyeti % 13,9 idi. AKP Dolar cinsinde en yüksek faizle borçlanan Cumhuriyet Hükümetidir. Bu da yabancı yatırımcılara en fazla kaynak aktardığı anlamına gelmektedir.
12-En yüksek ithalat: 137 milyar Dolar 2002 yılı sonunda ithalat 52,5 milyar Dolardı. 2006 yılı sonunda ithalat 137 milyar Dolar olmuştur. Söz konusu tutar Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamıdır. AKP en yüksek ihracat yaptım derken en yüksek ithalatı gizlemektedir.
13-En yüksek ithalata bağımlı ihracat: % 68 1997 yılında 100 birim ihracat için 56 birim ithalat yapmak gerekmekteydi. Bu oran yani ihracatın ithalata bağımlılık oranı sürekli yükselmiş ve 2002 yılında % 62′ye çıkmıştır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde düşük döviz kuru nedeniyle ihracatın ithalata bağımlılığı daha da artarak % 68′e yükselmiştir. Bunun manası 100 birimlik ihracat için 67 birimlik ithalat yapılması zorunlu olmuştur. Bu da ihracat artışının ithalat artışını zorunlu kıldığını ve artan ihracatın ülkeye döviz kazandırmak bir yana döviz kaybettirdiğini açıkça ortaya koymaktadır.
14-En yüksek dış ticaret açığı: 52 milyar Dolar AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda dış ticaret açığı yani ithalat ihracat farkı 15,6 milyar Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle dış ticaret açığı 52 milyar Dolardır. AKP’nin 4 yıllık iktidarı döneminde Türkiye ekonomisi toplam 152 milyar Dolar dış ticaret açığı vermiştir. 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda oluşan toplam dış açığı ise 194 milyar Dolardır.
15-En yüksek cari açık: 35 milyar Dolar 2002 yılı sonunda cari açık yani ülkeye mal ve hizmet karşılığı giren ve çıkan döviz farkı 1,5 milyardı. 2006 yılı sonunda cari açık 35 milyar Doları aşmıştır. AKP iktidara geldiğinde GSMH’nin binde 9′u oranında olan cari açık 2006 yılı sonunda GSMH’nin % 9′una ulaşmıştır. 2003-2006 yılları arasında toplam 77 milyar Dolar cari açık oluşmuştur. Halbuki 1950-2002 yılları arasındaki 52 yılda toplam 45 milyar Dolar cari açık meydana gelmiştir.
16-En fazla sıcak para: 80 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde Türkiye’deki sıcak para miktarı 24 milyar Dolardı. 2006 yılına gelindiğinde ülkedeki sıcak para miktarı 80 milyar Dolara yaklaşmıştır. Sıcak para miktarındaki 56 milyar Dolar tutarındaki artış; ülkeye 56 milyar Dolarlık sermaye girişi olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim 2003-2006 yılları arasında ülkeye giriş yapan toplam sıcak para 32 milyar Dolardır. 32 milyar Dolar olarak ülkeye giriş yapan sıcak para doların değer kaybetmesi ve borsa endeksinin yükselmesi sayesinde 80 milyar Dolarlık bir varlık haline gelmiştir. Yabancı yatırımcılar borsaya 13 milyar Dolar sıcak para girişi yapmış daha sonra düşen döviz kuru ve yükselen borsa endeksi nedeniyle 32,5 milyar Dolarlık bir varlığa sahip olmuşlardır.
17-En yüksek rezerv: 88 milyar Dolar AKP iktidara geldiğinde rezerv olarak tutulan döviz miktarı 38 milyar Dolardı. Bunun 28 milyar Doları Merkez Bankası rezervleri, 10 milyar Doları da çeşitli bankaların muhabir bankalarda yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervdi. 2002 yılı sonunda atıl olarak bekletilen rezervler GSMH’nin % 21′i oranındaydı. 2006 yılına gelindiğinde ise Merkez Bankası rezervleri 61 milyar Dolara, çeşitli bankaların muhabir bankalarda yani yurtdışında ve kasalarında tuttukları rezervler ise 27 milyar Dolara yükseldiği için toplam rezervler 88 milyar Dolar olmuştur. Yurt dışından yüksek reel faiz ile borçlanılarak elde edilen ve çok düşük faizle çeşitli ülkelerin Hazine bonolarına bağlanan yani ülke kaynaklarında atıl bekletilen rezervlerin GSMH’ye oranı 23′e yükselmiştir.
18-En yüksek dışarıya kaynak transferi:35 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında cari açığı finanse etmek için yurda giren sıcak para ve dış borçlanma için 35 milyar Dolar faiz ödenmiştir.
19-En yüksek kredi kartı borçları: 20 katrilyon 2002 yılı sonunda kredi kartı borçları 4 katrilyon TL idi. 2006 yılında ise kredi kartı borçları 20 katrilyon liraya ulaşmıştır.
20-En yüksek tüketici kredileri: 44 katrilyon AKP iktidara geldiğinde tüketici kredileri 2 katrilyon lira civarında olup toplam kredi hacminin sadece % 6,3′ünü oluşturmaktaydı. 2006 yılında tüketici kredileri 44 katrilyon liraya yükselip toplam kredi hacminin % 26,8′ini oluşturmaktadır.
21-En yüksek bankacılıkta yabancı payı: % 37 AKP döneminde yabancı bankalar Türk bankalarının % 37’sini ele geçirmişlerdir. Yabancı bankalar Türkiye’de şube açmak yerine daha çok var olan bankaları satın almışlardır. Özelleştirme ve TMSF satışları ile mali sektör yabancıların kontrolüne geçmiştir. Bankaların yabancıların eline geçmesi demek Türkiye ekonomisinin yabancıların kontrolüne girmesi demektir.
22-En yüksek İMKB’de yabancı payı: % 70 AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda yabancıların İMKB’de işlem gören hisse senedi ve Devlet borçlanma senetlerine bağlanmış portföy yatırımları 6.362 milyon Dolardı. Yani İMKB’de yabancı payı, 3.450 milyon Doları Hisse senedi, 3.579 milyon Doları da Devlet Borçlanma senedi olmak üzere toplam 6.362 milyon Dolardı. 2006 yılı sonu itibariyle yabancıların borsadaki yatırımları; 34.892 milyon Doları hisse senedi, 26.019 milyon Doları Devlet iç borçlanma senedi olmak üzere toplam 60.915 milyon Dolara ulaşmıştır. Yabancı yatırımcıların borsadaki payı % 70′e yükselmiştir. Yabancılar borsada hisse senedi satın alarak başta bankacılık olmak üzere bir çok şirketin kontrolünü ele geçirmişlerdir.
23-En yüksek tarımsal üretimden kopuş: 1.280.000 kişi AKP döneminde tarım sektöründe istihdam edilen nüfus 1.280.000 kişi azalarak 6.809.000 kişiye düşmüştür. Aynı dönemde sanayi sektörü ise sadece 757.000 kişiye iş sağladığı için 523.000 bin kişi işsiz kalmıştır.
24-En yüksek tarımsal ürün ithalatı: 24,4 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında 24,4 milyar Dolarlık tarımsal ürün ithal edilmiştir. 2002 yılında ithalatın % 7’sini oluşturan tarımsal ürün ithalatı 2006 yılında toplam ithalatın % 10′unu aşmıştır.
25-En yüksek işsiz sayısı: 4.321.000 kişi 2002 yılı sonunda işsiz sayısı 3.484 bin kişi idi. 2006 yılı sonunda resmi işsiz sayısı 2.344 bin, iş bulma umudunu kaybettiği işin iş aramaktan vazgeçenlerin sayısı 1.977 bin kişiye yükselmiştir. Böylece resmi rakamlardaki işsiz sayısı 4.321 bin kişiye ulaşmıştır.
26-En yüksek TL cinsinden rantiye geliri: % 26 AKP döneminde parasını Bonoya yatıranlar yıllık % 26, borsaya yatıranlar % 25,4 oranında reel gelir elde etmişlerdir. Dolar Kurunun sürekli düşmesi nedeniyle yurtdışından dolar cinsinden ülkeye gelip TL’ye çevrilerek borsa ve bonoya yatırım yapan yerli ve yabancı rantiyeciler; hem borsa ve bonodan hem de doların değer kaybetmesinden kazanmışlardır.
27-En yüksek Dolar cinsinden rantiye geliri: % 85,5 100 Doları 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bunu Hazineye borç vererek değerlendirdiğinde 2006 yılı sonu itibariyle; 409 milyon TL’ye sahip olacaktır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 286 Dolar edecektir. Yani 4 yılda 100 Dolarını 286 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da dolar bazında yıllık % 46,5 oranında gelir elde etmek anlamına gelmektedir. 100 Doları 2002 yılı sonunda 1.650.000 TL’den TL’ye çevirip 165 milyon TL’ye sahip olan rantiyeci bu parasını borsaya yatırdığında 2006 yılı sonu itibariyle; 643 milyon TL’ye sahip olacaktır. Bunu 2006 yılı sonu itibariyle 1.430.000 TL’den Dolara çevirdiğinde 442 Dolar edecektir. Yani 4 yılda 100 Dolarını 442 Dolara çıkartmış olacaktır. Bu da yıllık % 85,5 oranında gelir elde etmek anlamına gelmektedir.
28-En yüksek yabancıya kaynak aktarımı: 187 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında uygulanan yüksek reel faiz-düşük döviz kuru nedeniyle Türkiye ekonomisi 187 milyar dolar kaynak transfer etmiştir. Son 4 yılda ihracatı aşan ithalat nedeniyle dış aleme 152 milyar Dolar, dış borç faiz ödemesi ve kar transferi olarak 35 milyar Dolar dış aleme kaynak transfer edilmiştir.
29-En yüksek faiz/enflasyon oranı(Enflasyona göre en yüksek faiz): Faiz hesaplamalarında asıl önemli olan enflasyon faiz farkıdır. AKP döneminde enflasyon hızla aşağı doğru çekildiği halde faizler aynı hızla düşmediği için enflasyon faiz farkı en düşük düzeye inmiştir. AKP iktidarında enflasyon/faiz farkı % 43′e inmiştir. Refah-Yol iktidarında bu oran % 89′idi. Yani AKP döneminde enflasyon ancak faiz oranlarının % 43′ü oranında olduğu için reel faiz yüksek kalmıştır. Halbuki Refah-Yol iktidarında enflasyon faizin % 89′u oranında olduğu için reel faiz doğal olarak düşmüş hatta bazı aylarda negatif olmuştur.
30-En yüksek bankacılık gelirleri: 138 milyar Dolar 2003-2006 yılları arasında bankacılık sektörü 197 katrilyon (yani 138 milyar Dolar) faiz, komisyon ve aracılık geliri elde etmiştir. Aynı dönemde GSMH ise 198 milyar Dolar artmıştır. Yani artan GSMH’nin yaklaşık olarak % 70′i bankacılık sektörünün faiz, komisyon ve aracılık gelirlerinden oluşmaktadır. Bu da artan Milli Gelirin % 70′inin bir avuç rantiyeciye gitmesine karşılık, artan Milli Gelirin sadece % 30′u 73 milyon halka ait olduğu için; MG artarken halk fakirleşmiştir.
31-En yüksek vergi yükü: % 33,3 AKP iktidara geldiğinde sosyal güvenlik kesintileri dahil toplam vergi yükü GSMH’nin % 31,3′ü idi AKP döneminde vergi yükü GSMH’nin % 33,3′e yükselerek Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranına ulaşmıştır.
32-En yüksek dolaylı vergi oranı: % 72 Zengin ve fakirden eşit tutarda alındığı için adaletsiz olan dolaylı vergiler AKP döneminde temel vergi kaynağı haline gelmiştir. AKP iktidarından önce vergi gelirlerinin % 66,3�ünü dolaylı vergiler oluştururdu. AKP iktidarında toplam vergi gelirlerinin % 72’si dolaylı vergilerden oluşmaktadır.
33-En yüksek kapanan şirket sayısı: 8.996 2002 yılında 3.495 adet şirket kapanmıştır. 2006 yılında kapanan şirket sayısı 8.996′ya yükselmiştir. Kapanan şirket sayısındaki artış % 157′dir. 34-En yüksek protestolu senet sayısı: 1.177.910 Protestolu senet sayısı 2006 yılında 1.177.910′a çıkmıştır. Ekonomik istikrarın en önemli göstergesi olan protestolu senet sayısı 2002 yılı sonunda 499.000 idi. Protestolu senet sayısındaki artış oranı % 136′dır.
35-En yüksek karşılıksız çek sayısı: Karşılıksız çek sayısı 2006 yılında 1.144.740′a yükselmiştir. AKP iktidara geldiğinde karşılıksız çek sayısı 743.000 idi. Karşılıksız çek sayısındaki artış oranı % 54′dür.
36-En uzun IMF denetim ve yönetimindeki dönem: 10 yıl Türkiye’nin 1946 da başlayan 60 yıllık sürede IMF gözetim ve denetimi altındaki en uzun dönemi 1998-2008 yılları arasındaki 10 yıllık dönemdir. 1980-88 yılları arasındaki en uzun IMF gözetim ve denetimindeki süre, AKP iktidarında 10 yıla çıkartılmıştır. ANAP iktidarından sonra tüm iktidar süresini IMF gözetim ve denetiminde geçiren tek parti iktidarı AKP iktidarı olmuştur. AKP Hükümeti kendinden önceki Ecevit Hükümetinin IMF ile yaptığı Stand-by anlaşmasını aynen uygulamış ve bu anlaşmanın süresi bitiğinde Mayıs 2005′de IMF ile yeni bir Stand-by anlaşması yaparak 2008 yılına kadar ekonominin yönetim ve denetimini IMF’ye devretmiştir.
37-En yüksek kısa vadeli dış borçlanma: 44 milyar Dolar AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda ülkenin toplam kısa vadeli dış borç stoku 16 milyar Dolar olup, toplam dış borç stokunun % 14,5′i oranındaydı. 2003-2006 yılları arasında dış borçlanmada ağırlığın kısa vadeli borçlanmaya verilmesi sonucu 2006 yılında kısa vadeli dış borç stoku 44 milyar Dolara yükselip toplam dış borç stokunun % 22,7’sine ulaşmıştır.
38-En yüksek özel sektör pozisyon açığı: 45 milyar Dolar 2006 yılında özel sektörün dış borç stoku 65 milyar Dolara pozisyon açığı da 45 milyar Dolara ulaşmıştır. Yani özel sektörün elindeki dövizler ile döviz cinsi borçları arasındaki fark 45 milyar Dolara yaklaşmıştır. 2002 yılında özel sektör 37 milyar Dolar dış borç ve 26 milyar Dolar dış pozisyon açığına sahip idi.
39-En yüksek yabancı mevduat: 24 milyar Dolar Uygulanan yüksek reel faiz ve düşük döviz kuru nedeniyle, Türkiye uslular arası sermaye için en cazip ülkelerden biri haline gelmiştir. 2006 yılında yabancıların Türkiye’deki bankalarda bulunan mevduatı 24 milyar Doları aşmıştır.
40-En fazla açlık sınırı altındaki kişi sayısı: 1.870.000 kişi Resmi rakamlara göre 1.870 bin kişi açlık sınırının altındadır. Yani aylık 143 milyon liralık gelire sahip değildir.
41-En yüksek yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı: 58.724.000 kişi Nüfusun % 82’si aylık 363 milyon liralık gelirin altında olduğu için yoksulluk sınırı altındaki kişi sayısı 58.724 bin kişidir.
42-En düşük yatırım kredileri/toplam kredi oranı: % 5,6 2002 yılı sonunda yatırım kredileri toplam kredi hacminin % 7,7’sini oluşturuyordu. AKP iktidarı döneminde bankacılık sektörünün ağırlıklı olarak tüketimi finanse edici kredi kartı ve tüketici kredilerine yönelmeleri sonucu 2006 yılında % 5,6′ya düşmüştür.
43-En düşük kamu personeline bütçeden ayrılan pay: % 21 AKP dönemine kamu personeline bütçeden ayrılan pay % 21′e düşmüştür. Halbuki Ecevit döneminde bile bu oran % 21,1′idi. Aynı oran Refah-Yol Hükümeti zamanında % 26′idi.
44-En düşük ihracat/ithalat oranı: % 61 2002 yılı sonunda ihracatın ithalatı karşılama oranı % 70 idi. Yani yapılan ithalatın % 70′i ihracat gelirleri ile karşılanmaktaydı. 2006 yılına geldiğinde ihracatın ithalatı karşılama oranı % 61′e düşmüştür.
45-En düşük kamu yatırım/GSMH oranı: % 1,4 Kamu yatırımlarının GSMH içindeki payı % 1,4′e inmiştir. Halbuki bu oran Refah-Yol Hükümetinde % 2,2′idi.
46-En düşük tarımsal desteklemeler/GSMH: % 0,7 Tarımsal desteklemelerin GSMH içindeki payı binde 7 gibi çok düşük bir düzeye inmiştir.
47-En düşük yatırım/bütçe giderleri: % 5 Kamu yatırımlarına bütçeden ayrılan pay % 5′e inmiştir. Bu oran 1999-2002 yılları arasındaki Ecevit Hükümeti döneminde bile % 6 oranındaydı. Aynı oran Refah-Yol Hükümetinde % 8 idi.
48-En düşük tasarruf düzeyi: % 16,6 AKP döneminde vatandaşların satınalma düzeyi ve gelirleri sürekli gerilediği için; tasarrufların GSMH’ye oranı % 16,6′ya düşmüştür. Bu oran en düşük tasarruf oranıdır. Tasarruf oranının düşmesi, yatırımlara yönelecek kaynakların azalttığı gibi yurtdışına bağımlılığı da artırmıştır. 1999-2002 yılları arasında tasarrufların GSMH’ye oranı yani GSMH’nin tasarruf edilen kısmı % 19,2 idi. Refah-Yol döneminde tasarrufların GSMH’ye oranı % 21,3 idi.
49-En düşük reel döviz kuru: % 60,2 AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002 tarihinde Dolar kuru 1.650.000 TL idi. 2003-2006 yılları arasında toplam enflasyon % 53 oranında olduğu için, Dolar kuru enflasyon kadar artsaydı bile 2006 yılı sonunda Dolar kurunun en az 2.524.500 TL olması gerekirdi. Halbuki yüksek reel faiz-düşük döviz kurunun teşvik ettiği sıcak para girişi nedeniyle ülkede yapay bir döviz bolluğu oluşmuş ve Dolar kuru 2006 yılı sonu itibariyle 1.420.000 TL olarak gerçekleşmiştir. Merkez Bankası hesaplamalarına göre TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru Kasım 2002′de 123,7 iken 2006 yılı sonu itibariyle 160,2�ye yükselmiştir. Yani döviz kuru % 60,2 oranında değer kaybetmiş ve olması gereken değerin % 60,2 oranında altına düşmüştür. Bu oran 1980 sonrası en düşük reel döviz kuru oranıdır. Reel döviz kurunun bu denli düşük tutulması, ithalatın patlamasına ve dış ticaret açığı ile cari açığın kontrol edilemez düzeylere yükselmesine yol açmıştır.
50-En düşük reel ücretler: % 23 oranında düşüş AKP döneminde yaşanan ekonomik büyümeye rağmen ücretler enflasyon kadar artırılmadığı için reel ücretler sürekli gerilemiştir. 2003 ve 2006 yılları arasında kişi başına üretimin % 35 oranında artmasına karşılık, ücretlilerin reel gelirleri % 23 oranında gerilemiştir. Enflasyondaki düşüş ve ekonomik büyüme, çalışanların gelirlerini artırmak yerine geriletmiştir.
AKP’NİN İLKLERİ:
1-İlk defa bir Başbakan zam isteyen memur sendikalarına ‘IMF’yi ikna edin dedi.
2-İlk defa bir Ekonomi Bakanı, BDDK’nın çıkardığı yönetmelikleri inceletmek için IMF’den denetçi talep etti.
3-İlk defa bir Başbakan ‘tezkere geçmese memura maaş ödeyemeyiz’ dedi.
4-İlk defa ekonomi büyürken istihdam yerinde saydı.
5-İlk defa cari açık verilirken döviz kuru sürekli düştü
6-İlk defa enflasyon sürekli düşerken faizlerdeki düşüş enflasyondaki düşüşün gerisinde kaldı.
7-İlk kez ithalat 100 milyar Doları aştı.
8-İlk kez cari açığın üstünde borçlanma yapıldı.
9-İlk kez Yunan Kilise Bankası Türkiye’de banka aldı.
10-İlk defa Domuz kesimlik hayvanlar sınıfına alındı ve teşvik kredisi verildi.
11-İlk defa finansman ihtiyacı üstü borçlanma yapıldı.
12-İlk defa kamunun kamuya olan borcu piyasadan borçlanılarak ödendi.
13-İlk defa düşük faizli dış borç yüksek faizli iç borç ile ödendi.
14-İlk defa döviz sürekli düşerken döviz cinsi borçlar TL cinsi borca çevrildi.
15-İlk kez sosyal transferler yatırımları geçti.
16-İlk kez İsrailli iş adamına gizli bir şekilde 800 milyon Dolar kaynak aktarıldı.
17-İlk defa bir Başbakan işsizliğin dünya gerçeği olduğunu söyledi.
18-İlk defa yabancı rantiyecilere vergi muafiyeti tanındı.
19-İlk defa bir kanun daha uygulanmadan değiştirildi. 5018 Sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile Türk Ceza Kanunu daha yürürlüğe girmeden değiştirildiler.
20-İlk defa bir kanun bir haftada iki kez değiştirildi 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu bir haftada iki kere değiştirildi.
21-İlk defa tarımsal üretimde dış ticaret açığı ortaya çıktı.
22-İlk defa borç GSMH’yi aştı.
23-İlk defa şirketlerin yatırım istisnası kaldırıldı.
24-İlk defa çiftçi ve emekliden vergi alınması sözü verildi.
25-İlk defa GSMH artarken KDV tahsilatı yerinde saydı.
26- İlk defa bir Başbakan faizin dünya gerçeği olduğunu söyledi.
27-İlk defa Petrol Kanunu ile yabancılara 50 yıllık imtiyaz verildi.
28-İlk defa zina suç olmaktan çıkarıldı.
29-İlk defa kapkaç diye bir sektör ortaya çıktı.
30-İlk defa bir Başbakan çiftçilere ‘Gözünü toprak doyursun’ dedi.
31-İlk defa bir Başbakan Müslüman topraklarını işgal eden Hıristiyan ABD askerlerinin sağ salim ülkelerine dönmeleri için dua ettiği açıkladı.
32-İlk defa bir Başbakan ‘Bir dönem dini kullandık’ dedi.
33-İlk defa dar gelirlilerin alım gücü bu kadar düştü.
34-İlk defa bir Başbakan en fazla yurtdışı seyahat yaptı.
35-İlk defa bir Başbakan yapılan bir ihalede önce uçak istedi sonra mercedece razı oldu.
36-İlk defa enflasyon % 10 artarken pancar fiyatları 99 Kuruştan 88 Kuruşa indi.
37-İlk defa fındık üreticileri en büyük mitingi yaptı.
38-İlk defa bir Başbakan ve Dışişleri Bakanı, İslamiyet’i yok etmeye yemin eden bir Papa’nın heykeli önünde fotoğraf çektirdi.
39-İlk defa iletişim sektörünün tamamı yabancıların kontrolüne geçti.
40-İlk defa bir Başbakan Türkiye’yi pazarladığını açıkça itiraf etti.
41-İlk defa bir Başbakan toprak satılıyorsa ‘alıp götürmüyorlar ya’ dedi.
42-İlk defa IMF ‘Türkiye ekonomisi cehennemde’ dedi.
43-İlk defa bir Başbakan ‘Borç yiğidin kamçısıdır’ demekle borçlanmayı başarı olarak gösterdi.
44-İlk defa bir cami kiliseye çevrildi.
45-İlk defa Kilise ve Havralar imar planlarında yer aldı.
46-İlk defa bir Başbakan Yahudi Think Tank kuruluşundan ‘Üstün Cesaret Ödülü’ aldı.
47-İlk defa Türk askerinin başına ABD güçlerince çuval geçirildi.
48-İlk defa TBMM tarafından tezkerenin red edilmesine rağmen Dışişleri Bakanlığı genelgesi ile savaş araç ve gereçleri Türkiye üzerinden Irak’a aktarıldı.
49-İlk defa bir Başbakan Başdanışmanı Amerikalılara Başbakan için “Bu adamı kullanın, dini inancı size yardımcı olacaktır, onu süpürge deliğinden aşağı atmayın” dedi.
50-İlk defa bir Türkiye Başbakanı, İslam dünyasının sınırlarını değiştirecek BOP’un yani Büyük İsrail Projesi’nin Eşbaşkanı oldu. GELİR DAĞILIMINDAKİ BOZUKLUK MEVDUAT DAĞILIMINDA AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR. BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu) Aralık 2006 Aylık Bülteni yayımlanmıştır. Bültende Türk bankacılık sisteminde toplam 70.632.000 mevduata ait 296,9 katrilyon TL mevduat bulunduğu belirtilmiştir.
Mevduatın dağılımı şöyledir;
-10 milyara kadar olan mevduat toplam 26,2 katrilyon TL olup 69.305.000 mevduata ait,
-10 milyar-50 milyar arası mevduat toplam 52,2 katrilyon TL olup 2.357.000 mevduata ait,
-50 milyar-250 milyar arası mevduat toplam 62,4 katrilyon TL olup 697.000 mevduata ait,
-250 milyar-1 trilyon arası mevduat toplam 38,6 katrilyon TL olup 88.000 mevduata ait,
-1 trilyon ve üstü mevduat toplamı 116,6 katrilyon TL olup 16.000 mevduata ait, BDDK verilerine göre toplam bankalarda 70.632.000 mevduat hesabı bulunmaktadır.
Nüfusun 15 milyonunun 15 yaş ve altı küçükleri olduğu ve en az bunun kadar olan nüfusun diğer kesiminin de bankalarda mevduat hesabı bulunmadığı dikkate alındığında; 70 milyon olan mevduat sayısının en fazla 40 milyon kişiye ait olduğu görülmektedir.
Yukarıdaki verilere göre;
-Mevduatın % 8,8′i oranında 26,2 katrilyon TL tutarındaki kısmı 10 milyar altıdaki mevduatlardan oluşmaktadır. Söz konusu mevduat 69.305.000 mevduata ait olup toplam mevduat sayısının % 98′ine aittir. Yani bankada parası olanların dahi % 98′i ancak mevduatın % 8,8′ine sahiptir.
-Mevduatın % 39′u oranında 116,8 katrilyon TL tutarındaki kısmı 1 trilyon ve üstü mevduatlardan oluşmaktadır. Söz konusu mevduat 16.000 mevduat hesabından oluşmakta olup, toplam mevduat sayısının on binde 2’sine aittir. 16.000 adet mevduatın en fazla 7.000 kişiye ait olduğu dikkate alındığında; bankalardaki mevduatın % 39′una sadece 7.000 kişinin sahip olduğu görülmektedir. Yani 7.000 kişi veya 1.000-1.500 aile Türkiye zenginliğinin % 39′una sahiptir. Nüfusun on binde 2’sinin zenginliğin % 39′una sahip olduğu bir ortamda gelir dağılımı adaletinde bahsetmek hayaldir. Bu da gösteriyor ki; gelir dağılımı AKP döneminde akıl almaz şekilde bozulmaktadır. Genel olarak % 20, % 10 ve % 5′lik dilimler halinde gösterilen en fakir-en zengin arasındaki gelir adaletsizliğin bile aldatıcı olduğu, durumun çok daha vahim olduğu mevduattaki dağılımda açıkça görülmektedir. Nitekim 2006 yılında Türkiye’deki Dolar milyarderi sayısı 8′den 22′ye çıkarken, Fransa’daki dolar milyarderi sayısı artmamış ve 10 civarında kalmıştır. Bu da AKP iktidarında ekonomik büyümenin, istikrarın kimin işine yaradığını açıkça ortaya koymaktadır. İstikrarlı bir şekilde büyüyen en fazla 7.000 kişinin gelir ve servetidir. GELİR DAĞILIMINDAKİ BOZUKLUĞU TÜİK RAKAMLARI DA AÇIKÇA ORTAYA KOYMAKTADIR. TÜİK’in % 20, % 10 ve % 5′lik dilimler halinde gösterdiği gelir dağılımına göre; Nüfusun en zengin % 20′lik kesimi Milli Gelir’in % 45′ine sahipken, Nüfusun en fakir % 20′lik kesimi Milli Gelir’in % 6’sına sahiptir. Nüfusun en zengin % 10′luk dilimi Milli Gelir’in % 29′una sahipken, Nüfusun en fakir % 10′luk kesimi Milli Gelir’in % 2’sine sahiptir. Nüfusun en zengin % 5′lik kesimi Milli Gelir’in % 19′una sahipken, Nüfusun en fakir % 5′lik kesimi Milli Gelir’in % 0,8′ine sahiptir. Resmi rakamlara göre nüfusun % 16,4′ü aylık 156 milyon liralık gelirin altında bir gelir elde etmektedir. Yani kişi başına milli gelirleri yıllık 1.337 bin Dolar dır. En fakir % 10′luk kesimin(7,2 milyon kişinin) Kişi Başına Milli Geliri yıllık 1.140 Dolar, en zengin % 10′luk kesimin Kişi Başına Milli Geliri yıllık 15.525 Dolardır. En fakir % 5′lik kesimin (3,6 milyon kişinin) yıllık geliri 394 Dolardır. DÜNYA EKONOMİSİNİN ADALETSİZ YAPISI Irkçı emperyalist tekelci sermaye dünyadaki gelir ve servet dağılımını tarihin hiçbir döneminde görülmemiş bir şekilde bozmaktadır. 2005 yılında dünyanın toplam Gayri Safi Yurtiçi Hasılası 44.455 milyar Dolar olarak gerçekleşmiş ve dünya nüfusu 6.555 milyona yükselmiştir. Fakat dünyada üretilen Gayri Safi Hasıla çok adaletsiz bir şekilde gerçekleşmiştir. Batılı ülkeler olarak bilinen gelişmiş ülkelerin toplam nüfusu 969 milyon olmasına karşılık bu ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla toplamları 32.434 milyar Dolardır. Dünya nüfusunun % 14′ünü oluşturan gelişmiş ülkelerin dünyadaki Gayri Safi Hasıla’nın % 78′ine sahiptir. Batı dışı ülkeler olarak bilinen gelişmekte olan ülkelerin toplam nüfusu 5.586 milyon kişi olmasına karşılık bu ülkelerin Gayri Safi Yurtiçi Hasıla toplamları 10.451 milyar Dolardır. Dünya nüfusunun % 86’sını oluşturan gelişmekte olan ülkelerin dünyadaki Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın % 22’sine sahiptir. Ülkeler bazında bu analiz derinleştirildiğinde adaletsizlik daha da vahim bir durum almaktadır. ABD dünya nüfusunun % 4,5′ine sahip olduğu halde dünyadaki Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın % 28′ine, AB ülkeleri (15 ülke) dünya nüfusunun % 5,9′una sahip oldukları halde dünyadaki Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın % 29′una, Japonya dünya nüfusunun % 1,9′una sahip olduğu halde dünyadaki Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’nın % 10′una, Sahip bulunmaktadır. Gelişmiş Batılı ülkelerin gelişmekte olan Batı dışı ülkelere karşı adaletsiz gelir dağılımı, Gelişmiş Batılı ülkelerin içinde de kendini göstermektedir. Yani dünyada nasıl ki gelişmekte olan ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasında gelir dağılımı adaletsizliği varsa gelişmiş ülkelerin içinde de aynı adaletsizlik vardır. Dünyanın zenginliklerine bir avuç ırkçı emperyalist rantiyeci el koymakta ve dünyanın geri kalan tüm kesimlerini de açlığa, sefalete ve yoksulluğa mahkum edilmektedir. Dünyadaki bütün insanların katkıları ile üretilen Gayri Safi Hasıla bir avuç mutlu azınlığa gitmektedir. Her gün giderek artan bu adaletsizlik dünya barışını tehdit etmekte ve dünyayı yaşanamaz duruma koymaktadır. Örneğin dünya nüfusunun % 14′ünü oluşturan gelişmiş ülkelerin Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sı 35.000 Dolar iken, dünya nüfusunun % 86’sını oluşturan gelişmekte olan ülkelerin Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’sı 1.871 Dolardır. Yani 970 milyon kişinin geliri ortalama 35.000 Dolar iken 5,6 milyar kişinin geliri 1.871 Dolardır. Dünya nüfusunun % 4,5′ine sahip olan ABD’de Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 41.783 Dolar iken, dünya nüfusunun % 20’sini oluşturan Çin’de Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 1.691 Dolardır. IMF’ye BORÇLAR 10 MİLYAR DOLAR AZALDI MI ? Sayın Başbakan yaptığı açıklamada IMF’ye olan borçlarını 24 milyar Dolardan 14 milyar Dolar’a düşürdüklerini ve geçmiş dönemin borçlarını ödediklerini ifade etmiştir. AKP döneminde IMF’ye olan borçlar gerçekten azalmıştır yani AKP Hükümeti, IMF’den aldığı borçtan daha fazla IMF’ye ödeme yaptığı için IMF’ye olan borç azalmıştır. Fakat bu durum ekonomide iyileşme olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim IMF’ye olan borçlar üreterek kazanılan dövizlerle ödenmiş değildir. IMF’ye olan borçların nasıl ödendiği aşağıda merhaleler halinde açıklanmıştır.
1-Türkiye’de döviz kuru baskı altına tutulduğu ve reel faizler dünyanın en yüksek seviyesinde olduğu için ırkçı emperyalist tekelci sıcak para Türkiye’ye döviz olarak gelmiştir.
2-Ülkeye giren sıcak para Merkez Bankası aracılığıyla dövizden TL’ye geçmiştir. Yani Merkez Bankası sıcak paracılardan döviz alarak onlara TL vermiştir.
3-Hazine dövizden TL’ye dönen sıcak paracılardan yüksek reel faiz ve kısa vade ile borçlanmıştır.
4-Hazine sıcak paracılardan borçlanarak temin ettiği TL ile TCMB’den döviz satın almıştır.
5-Hazine TCMB’den satın aldığı döviz ile IMF’ye olan borçlarını ödemiştir. Bu durumda IMF’ye olan borçlar borçlanarak ödenmiştir. Fakat IMF’ye olan dış borçlar uzun vadeli ve nispeten düşük faizli olmasına karşılık, sıcak paracılara olan iç borçların hem vadesi daha kısa hem de faizi daha düşüktür. Örneğin IMF’ye olan borçların döviz cinsinden faizi % 6 civarındadır. Buna karşılık IMF’ye olan borçlarını ödeyebilmek için AKP Hükümeti sadece son 4 yılda dolar cinsinden yıllık % 26,7 faizle borçlanmıştır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılı sonunda IMF’ye olan borçlar 13,9 milyar Dolar olduğu halde, AKP döneminde de IMF’den borç alındığı için 2004 yılı sonunda yani 2 yılda IMF’ye olan borç 18,4 milyar Dolar çıkmıştır. 2005-2006 yılları arasında ise yukarıda izah edildiği üzere IMF’den alınan borçtan daha fazla borç ödendiği için 2006 yılı sonunda IMF’ye olan borç 12 milyar Dolara inmiştir. Yani AKP iktidarı 4 yılda IMF’ye olan borcu sadece 1,9 milyar Dolar azaltmıştır. IMF’ye olan borçların ödenmesi, Türkiye’nin IMF’nin gözetim ve denetiminden kurtulmasına yardımcı olduğu ölçüde önem taşımaktadır. IMF’ye olan borçlar ödendiği halde IMF ile yapılan Stand-by anlaşması devam ediyorsa yani IMF’nin ekonomi üzerindeki yönetim ve denetimi devam ediyorsa, IMF’ye borçların ödenmesi bir anlam ifade etmez. Daha önceki iktidarlar IMF ile Stand-by anlaşması yaparak yani ekonominin yönetim ve denetimini IMF’ye devretmenin karşılığında IMF’den uzun vadeli ve düşük faizli borç para alıyorlardı. AKP iktidarı ise hem ülke ekonomisinin yönetim ve denetimini IMF’ye devretmiş hem de karşılığında düşük faizli-uzun vadeli borç alacağına IMF’ye olan dış borcu içerdeki sıcak paracılardan daha kısa vade ve daha yüksek reel faizle borçlanarak ödemiştir. Bu durumda IMF’ye olan borçlar ödendiyse neden halen IMF 4 ayda bir gözden geçirme adı altında denetim yapıyor ve neden IMF’nin istediği yasalar hukuk ve milletin talepleri hiçe sayılarak Meclis’ten geçiriliyor sorularını sormak gerekmektedir. Aynı şekilde geçmiş dönemin borçlarını ödediğini iddia eden Başbakan, kendi dönemlerinde toplam 425 milyar Dolar iç borçlanma yapıldığını, yapılan borçlanma ile borçların ödendiği buna rağmen 2002 yılı sonunda 92 milyar Dolar olan iç borcun 2006 yılı sonunda 180 milyar Dolara çıktığını halktan saklamaktadır. Evet AKP döneminde IMF’den alınan borçtan daha ziyade IMF’ye borç ödendiği için IMF’ye olan borç azalmıştır. Ama bu ödeme içerden ve dışardan borçlanarak yapıldığı için 2002 yılı sonunda 263 milyar Dolar olan toplam borç 2006 yılı sonunda 481 milyar Dolara çıkmıştır. BÜTÇEDEKİ DÜZELME GERÇEKÇİ DEĞİL 2006 yılı bütçe gerçekleşmeleri açıklandığında sayın Başbakan, ‘1976′dan beri ilk defa en düşük bütçe açığının gerçekleştiğini’ söyleyerek bütçe dengelerinin düzeldiğini ifade etmiştir. 2006 yılı bütçe tahmini ile yıl sonu gerçekleşme değerleri aşağıda gösterilmiştir. Trilyon TL Gerçekleşme Bütçe ödeneği Harcamalar 175.304 174.322 1-Faiz hariç harcamalar 129.359 128.062 Personel giderleri 37.734 36.021 Sos. Güv. Kur. Devlet Primi 5.067 4.975 Mal ve hizmet alımı 18.646 17.721 Cari transferler 49.603 49.108 Sermaye giderleri 11934 12.452 Sermaye transferleri 2.637 1.834 Borç verme 3.738 4.256 Yedek ödenekler 0 1.695 2-Faiz harcamaları 45.945 46.260 Gelirler 171.309 160.326
1-Genel bütçe gelirleri 166.620 156.214 Vergi gelirleri 137.474 132.199 Vergi dışı gelirler 26.435 21.372 Sermaye gelirleri 1.841 2.269 Özel gelirler ile bağışlar 870 374.
2-Özel bütçeli idarelerin özel gelirleri 3.292 2.963 3-Düz. Denet. Kur gelirleri 1.398 1149 Bütçe dengesi.
3.995 -13.996 AKP İktidarı 2006 yılında 13,9 katrilyon bütçe açığı hedeflediği halde yıl sonunda bütçe açığı 3,9 olarak gerçekleşmiştir.
Bütçe açığının hedeflenen değerden düşük gerçekleşmesi; 1- Bütçedeki faiz dışı harcamaların kısıtlanarak bir sonraki yıla aktarılması, 2- Çeşitli arızi/geçici gelir kaynaklarından gelir elde edilmesi ile sağlanmıştır. Kısacası bütçe faiz giderlerinde tasarruf sağlanarak düzelmiş değildir. 2006 yılı bütçesinde açığın düşük gerçekleşmesi gerçekçi bir durum değildir. Çünkü; -2006 yılı bütçesinde yatırımlar için 12 katrilyon ödenek ayrıldığı halde dönem sonunda 8 katrilyon nakdi gerçekleşme sağlanmıştır. Yani müteahhitlere iş yaptırılmış ama 4 katrilyon olan alacakları ödenmeyerek bütçe emanetlerine alınmış ve 2006 yılının gideri 2007 yılına aktarılmıştır. Fakat 2006 bütçe giderlerinde bu para ödenmiş gibi gösterilmiştir.
-Sağlık harcamaları içinde gösterilen 2 katrilyon TL tutarındaki eczacıların ilaç bedelinden alacakları ödenmeyerek bütçe emanetlerine alınmış yani 2007 yılına aktarılmıştır.
-Kamu ve özel hastaneler olan 2 katrilyon TL tutarındaki borçlar ödenmeyerek bunlardan alınan mal ve hizmet bedeli bütçeye yansıtılmamıştır.
-Başta TDEAŞ, SSK ve BOTAŞ olmak üzere bir çok KİT’ten alınan mal ve hizmet karşılığı ödenmesi gereken 2 katrilyon TL tutarındaki borç ödenmediği için bütçe rakamları dışında bırakılmıştır. Bütçede ödenmeyip gelecek yıla aktarılan bu harcamalarda dikkate alındığında bütçe açığının 4 katrilyon olmayıp 14 katrilyon olduğu açıkça görülmektedir 2006 yılında 160 katrilyon gelir hedeflendiği halde 171 katrilyon gelir elde edilmiştir. Bu durum arızidir. Çünkü gelir kalemleri içinde gösterilen mal ve hizmet ithalatından alınan vergi ile özelleştirme gelirleri 2006 yılına mahsus olup geçici gelir kalemleridir.
Nitekim; -İthalatın olağanüstü artmasına bağlı olarak ithalattan alınan vergiler 4 katrilyon TL artmıştır. Fakat ithalatın bu kadar artması halkımızın tasarruflarının yabancı ülkelere gitmesi demektir.
-Milletin yıllarca bin bir fedakarlıkla meydana getirdikleri stratejik kuruluşların özelleştirme adı altında yabancılara peşkeş çekilmesi sonucu 11 katrilyon gelir elde edilmiştir.
Yukarıdaki gelirlerin toplamı 15 katrilyon TL’dir. Bu 15 katrilyon 2006′ya mahsus bir gelirdir. AKP iktidarı son 4 yıldır sürekli bütçe açığı üstünde borçlanma yapmaktadır. Dönem başında bütçe açıkları fazla gösterilmekte ve böylece borçlanmaya gerekçe oluşturulmaktadır. Nitekim 2006 yılında bütçe 4 katrilyon TL açık verdiği halde Hazine 8 Katrilyon net borçlanma yapmıştır. Yani mevcut iç ve dış borcun tamamı yeni borçlanma ile ödendiği gibi, ödemesi yapılan borçtan 8 katrilyon daha fazla borç alınmıştır. Bütçe açığının 4 katrilyon olduğu bir dönemde net 8 katrilyon borçlanma demek; mevcut iç ve dış borcun yeni borçlanma ile ödendiğini, bütçe açığının borçla kapandığını ve bütçe açığı üstünde lüzumsuz yani ihtiyaç yokken 4 katrilyon borçlanma yapıldığını göstermektedir. AKP bütçe açığı azaldığı halde neden son sürat borçlanmaya devam etmektedir?
AKP iktidarda kalabilmek için iç ve dış rantiyecilere faiz ödemekte yani tabiri caizse resmi rüşvet vermektedir. İşte bunun için yani iç ve dış rantiyeciye faiz ödemek için ihtiyaçtan fazla borçlanma yapmaktadır. 2006 yılı bütçesinin 4 katrilyon TL açık ile kapanmasına karşılık 2007 bütçesinde açık 17 katrilyon TL olarak öngörülmüştür. Yani 2007 yılının 2006 yılından daha kötü geçeceğini AKP bile itiraf etmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder